İnsanlığın dünya üzerindeki yayılışı hakkında en büyük soru işaretlerinden birini teşkil eder Avustralya yerlileri. Batı medeniyetinin ancak 18. yüzyılda keşfedebildiği “okyanusun çocukları” kültürlerinden yaşayış şekillerine kadar insanlığın hikayesinde özel bir paragraf konumundalar. Gelin bu şarkı söyleyen halkı daha yakından tanıyalım. İşte size her yönüyle Aborjinler!
Efsane kaptan James Cook, Asya’nın Güney Batı’sına yelken açtığında yeni topraklar, yeni hayvanlar ve yeni bitkiler bulmayı umuyordu. Ancak hesapta olmayan bir keşfe imza atmak üzere olduğunun farkında değildi. İnsanlığın kayıp çocukları olan Aborjinler onu karşıladığında,dünya artık daha kalabalık bir yerdi…
1. Aborjinler kimdir?
Aborjinler için Avustralya, Tasmanya ve bölgedeki diğer adalarda yaşayan yerel halk dersek yanlış olmaz. Avustralya ve çevre adalarda yaşayan siyah tenli bu insanların, varsayımlara göre Güney Asya’dan göç ederek deniz yoluyla bu topraklara geldikleri düşünülmekte. Fakat bu sadece bir düşünceden öteye gidemiyor çünkü Aborjinler, herhangi bir Asya halkıyla akrabalık taşımıyorlar. Herhangi bir bilimsel kanıt Aborjinlerin kökeninin Asya halklarına dayandığını ortaya koyamıyor. Aborjinlerin Okyanus’un diğer köşesindeki Polenezyalılarla da herhangi bir akrabalıkları bulunmıyor. Bilimsel olarak ortaya koyulabilen tek şey, Aborjinlerin “Okyanusya” olarak adlandırılan bölgede bundan yaklaşık 40.000 ila 80.000 yıl önce ortaya çıktıklarıdır. Bugün “Aborjinler aslında kimdir?” sorusunun hala kesin bir yanıtı bulunmamaktadır.
2. Aborjin ne demektir?
“Aborjin” kelime manası olarak bu halkın varlığına dair manidar bir anlama gelmekte. “Ab” İngilizce bir “den, dan” eki olarak kullanılır. Origin ise tahmin edeceğiniz üzere Original yani Orjinal manasının özü olarak “Köken” anlamında kullanılır. Aborjin, “Kökten, kökenden” diyebileceğimiz bir anlamda kullanılmakta. Kökeni başka bir millete dayandırılamayan bir ırk için uygun bir isim değil mi?
3. Aborjinlerin toplum yapısı
Aborjinler kabile hayatı yaşayan bir sosyal yapıya sahiptirler. Koori, Murri, Anangu ve Yapa gibi bugün hala varlığını sürdüren Aborjinler, kabile altı topluluklar altında da birbirlerinden ayrışırlar. Misal, çölde yaşadıkları için “Çölden gelen” anlamında Anangu ismiyle anılan Aborjinler kendi aralarında Luritja ve Antikirinya olarak bölünmüşlerdir. İngiliz istilasından önce Avustralya’da bir milyona yakın sayıda Aborjin’in yaşadığı düşünülüyordu. İstilacılara karşı direnen Aborjinlere uygulanan soykırımlar ve Aborjin halkının haklarının tanınmaması sebebiyle ellerinden topraklarının alınması sonucu, yerli halkın nüfusu 1900’lerin ilk yarısında 45.000’e düşmüştü. 1960 sonrasında Avustralya hükümetinin Aborjinlerin haklarını tanımasıyla koruma altına alınan yerlilerin bugün nüfusu 400.000 civarındadır.
4. Aborjinlerin sosyal hayatı
Aborjinler Avustralya gibi büyük bir toprak parçasına tek başlarına egemen oldukları için ada içerisinde birbirinden ayrışan topluluklar farklı dillere ve kültürlere sahip olmuşlardır. Avrupa gibi dünyanın en küçük kıtasında, birbirinden çok farklı dil ve kültürün bulunduğunu düşünürseniz, aynı durumun Avustralya yerlilerinde yaşandığını da anlayabilirsiniz. Genel yanılgı, Aborjinlerin tek bir kültürü paylaştıkları yönündedir. Aborjinler açıkta, ağaçlardan yapılan ilkel barınaklarda yaşayan ve doğayla bağlantılarını asla kesmeyen bir topluluktur. Üstlerine sürdükleri boyaları bir giysi gibi kullanırlar, örtünmeye çok fazla ihtiyaç duymazlar. Kıyafetler için kanguru derisini tercih ederler. Ancak bugün Aborjinlerin büyük bir çoğunluğu kasaba ve şehir hayatına uyum sağlamış durumdadır.
5. Aborjinlerde sanat ve din
Aborjinlerde sanat ve din içiçe girmiş durumdadır. Mağara ve ağaçları boyayarak ortaya çıkardıkları eserler hem süsleme hem de ibadet özelliği taşır. Didgeridoo adı verilen ve sesi popüler kültürde Avustralya ile özdeşleşen, bir çeşit boru tipi kaval da Aborjinlerin müziğinin en önemli unsurunu oluşturur. Aborjinlerde şarkı söylemek çok önemli bir iletişim aracıdır. Aborjinlerin kendilerine ait bir yazı dilleri yoktur. Şarkılar tüm fikir, düşünce ve bilgilerin aktarılması için yegane iletişim aracıdır. Tüm bu şarkılar ve boyama faaliyetleri aynı zamanda mistik bir inanca dair ibadetlerin de yerine getirilmesi için kullanılır. Aborjin şarkılarına gizlenmiş olan bu inanca göre dünya yerin altından çıkan bir yılanın sürünmesiyle oluşur. Kurbağalar ve Gökkuşağı yılanın süründüğü yerleri suyla ve renklerle doldurarak; ağaçları, denizleri, nehirleri ve tüm doğayı yaratmıştır. Bunun dışında Aborjinler av, cenaze, anma, mevsimler, hayvanlar ve toprak için şarkılar söylerler. Dünyaya nasıl baktıkları, fikirleri ve düşünceleri hakkında sadece bu şarkılardan bilgi alınabilir. Tümüyle maneviyatla harmanlanan bu şarkılar olmazsa bir Aborjin kültüründen bahsetmek mümkün olmaz.
6. Aborjinler ve silahları
Aborjinlerin en meşhur silahları Bumeranglarıdır. Yassı bir V biçminde ahşaptan yapılan Bumerang çok amaçlı bir gereçtir. Doğru şekilde fırlatıldığında geri dönmesi için tasarlanan yapısıyla dünyadaki yerli halkların icat ettiği en özel gereçlerin başında gelir. Av silahı olarak geliştirilen Bumerang aynı zamanda vurmalı çalgılar için bir müzik aleti ve yemekleri parçalamak için kullanılan bir bıçak olarak kullanılır. Bunun yanında Woomera adı verilen bir mızrak fırlatıcı da yine Avustralya yerlilerinin geliştirdiği özel bir teknolojidir. Bir mızrağı daha uzağa fırlatmak için kullanılan Woomera yakın dövüşte de etkili bir silahtır.
7. Aborjinlerle ilk tanışma
İlk önce 1606’da Hollandalı denizcilerin gördüğü Avustralya kıtası yaklaşık yüz yıl boyunca “Yeni Hollanda” olarak anılmış ancak adada kapsamlı bir keşif yapılmamıştır. 1770’te ise James Cook’un Avustralya’ya ayak basmasıyla Aborjinlerle batı dünyasının ilk büyük tnaışması gerçekleşmiştir. Adanın büyük bir kısmının İngiliz toprağı ilan edilmesiyle birlikte, adadaki yerlilerin kolonicilerle mücadelesi başlamıştır. Başlarda Aborjinlerin adadaki hayvanlar gibi olduğunu düşünen koloniciler, Aborjinleri topraklarından başka bölgelere sürmeye başladıklarında özellikle Tasmanya’da büyük bir kitlesel harekete sebep olmuşlardı. Başta alkol olmak üzere yabancıların getirdikleri yiyeceklerle tanışan Aborjinler bu alışık olmadıkları gıdalar yüzünden hastalanmışlardı. Koloniclerden bulaşan hastalıklara karşı herhangi bir bağışıklığı da olmayan Aborjinler, daha bir silah bile patlamadan nüfuslarının önemli bir bölümünü istilaya kurban vermişlerdi. Bu sebeple Aborjinlerle ilk tanışma batı dünyası için eğlenceli gibi gözükse de, Aborjinler için trajik bir hikayedir.
8. Aborjinlere uygulanan soykırımlar
Aborjinler ilk tanışma esnasında topraklarından olup, hastalıklara binlerce kurban verip, köleliğe zorlanınca istilacılara karşı isyan etmeye başladılar. Tarih boyunca kendi aralarında savaştıklarına dair bir kalıntı bulunmayan Aborjinlerin, silahlı bir saldırıya karşı savunma yapmaları pek mümkün değildir. Ellerinde mızrak ve bumeranglarından başka savunma silahı olmayan Aborjinler, isyanlarına karşı barutlu silahlarla karşılık veren Avrupalıların elinde yok olmanın eşiğine gelmişlerdir. Avrupalıların “Cezalandırma” adını verdikleri bu katliamlar sonucunda Tasmanya adasındaki tüm Aborjinler öldürülmüştür. Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden uygulanan bu eylemler 1928’e kadar devam etmiştir.
9. Aborjinler’in haklarının ihlali
1928’de, adanın en özel hayvanlarından olan Dingoları avlayan Frrederick Brooks adında bir avcıyı Dingoları korumak adına öldüren Aborjinler, istilacıların şiddetine maruz kalmışlardır. Brooks’un öcünü almak isteyen William Murray adında bir polis memuru Aborjin kamplarına baskınlar düzenleyerek onlarca Aborjinli’nin ölümüne sebep olmuştur. Toplamda 32 Aborjin’in ölümünden sorumlu tutulan Murray, aralarında bebeklerin de olduğu bu katliam hareketinden yargılanmış ve ” Eylemlerinin haklı olduğu görülerek ” beraat etmiştir! Bu Avustralya’da kurulan sömürge devletin yerel halka bakış açısını ortaya koyan en önemli göstergelerden biri olarak kabul edilir. Bunun yanı sıra 1910-1970 yılları arasında Aborjinlerin çocukları ellerinden zorla alınmış ve bu faaliyet kanunlaştırılmış bir devlet politikası olarak yerel halka dayatılmıştır. Çocuklarından mahrum kalan Aborjin kadınları, İstilacılarla birlikte olarak melez bir ırk yaratmaları için zorlanmıştır. Yıllarca süren bu şiddet eylemi, 1997 Avustralya İnsan Hakları Komisyonu tarafından soruşturma altına alınmış ve bu eylemin bir soykırım olduğu ilan edilmiştir. Bir başka tedirgin edici gerçek 1999 yılında yenilenen Avustralya Anayasasından önce Aborjinlerin varlıkları adeta kabul edilmiyordu. Avustralya’nın ezelden beri İngiliz yerleşkesi olduğunu ima eden eski Anayasa, yıllarca Aborjinlerin tüm haklarının ihlal edilmesine sebep olan ana etken olarak görülmüştür.
10. Aborjinlerin günümüzdeki hali
Son yirmi yılda Aborjinlere yönelik hakları yeni tanımaya başlayan Avustralya’da Aborjinler yıllarca yaşadıkları baskı ve işkencelerin gölgesinde, asimileştirilmiş bir toplum olmanın eşiğindedirler. Avustralya’da, Aborjinler özellikle işsizlik ve yoksullukla büyük bir mücadele içerisindeler. En büyük sorunlardan biri de hukuktaki eşitsizliklerdir. Aborjinlerin en ufak bir sebepten bile hapis yattığı Avustralya’da, Aborjin olmayanların kanun tarafından kayırıldığı yoğun olarak dile getirilmektedir. Her ne kadar mevcut Avustralya yasalarının geçmişten miras kalan bu kötü algıları kaldıracağı düşünülse de, tarih boyunca yaşanan adaletsizlikler Aborjinler üstünde ağır etkiler bırakmış durumdadır.
11. Bumerang gizemi
Bumerang her ne kadar bir Aborjin gereci olarak bilinse de, Karpat dağlarında mamut dişinden yapılmış 30.000 yıllık bir bumerang araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Benzer şaşırtıcılıkta Mısır Firavunu Tutankamon’un mezarında da 3.300 yıl öncesinden kalma bumeranglar arkeologların karşısına çıkmıştır. Bir başka ilginç nokta ise yine dünyanın uzakta kalmış medeniyetlerinden bir olan Amerika kıtasının Najavo yerlilerinin de bumerang kullandıkları görülmüştür. İlginç olan şudur ki savaş ve av aletlerine bakıldığı zaman; ok, mızrak ve kılıç gibi gereçlerin hemen her coğrafyada görülmesi, temel ortak ihtiyaçlara göre şekillendirilmiş gereçler olarak açıklanabilmektedir. Ancak bazı gereçler sadece etkileşim yoluyla kültürler arasında aktarılabilmektedir. Bumerang gibi özel bir tasarımın dünyanın farklı bölgelerinde çok eski devirlerde de kullanılıyor olması, Aborjinlerin tarih öncesinde ilişkilendirilemekdikleri kökenleri hakkında soru işaretleri olarak öne çıkmaktadır. Kimi araştırmacılara göre Aborjinler antik çağlarda dünyayı dolaşan bir denizci medeniyetin uzantısıdır.
12. Düş zamanı
Aborjinler için rüya görmek, uykuya dalmak son derece önem taşıyan bir ritüeldir. Öyle ki, Didgeridoo adı verilen Aborjin çalgılarının tamamen uyku seansları düzenlemek için çalındığı düşünülmektedir. İlginçtir günümüzde Uyku Apne Sendromunu tedavisi için alternatif yöntem olarak Aborjin çalgılarının sesleri kullanılır. Aborjinler için uyku geçmiş, gelecek ve şimdinin bir karmasıdır. Açıkçası Aborjinlerin rüyalar konusundaki görüşlerini anlamamız son derece zor, çünkü Aborjinler için düş görmek bir iletişim aracıdır. Hiç kimse ölmez ve yaşam son bulmaz çünkü gerçek hayat rüyalarda görülen dünyalardır ve bu dünya, düş zamanı denilen bir çizgide ilerler. Ölüm ve doğum bu düş zamanının parçalarıdır, hayat döngüsü rüya ile başlar ve devam eder. Aborjinlerin olabildiğince sade kalan hayatları ve medeniyetlerini geliştirmemelerindeki en büyük etken de bu felsefedir. Aborjinler dünyayı o kadar fani görürler ki, deyim yerindeyse bu dünyaya bir çivi bile çakmadan yaşamayı başarabilmişlerdir.
13. Telepati
Yapılan araştırmalara göre ilkel yaşamını sürdürmekte olan Aborjin kabilelerinde telapati ile iletişim görülebilmektedir. Seslerini şarkı söylemek ve ayin yapmak için kullanan Aborjinlerin, duygu ve düşüncelerini algı yoluyla iletmekte oldukları düşünülür. Bu varsayım kimi araştırmacılara göre tespitlere dayanmaktadır. Aynı soruya birbirleriyle konuşmadan ortak cevap veren Aborjinlerin, bizim algılayamadığımız bir şekilde kendi aralarında görüşme yapıp yapmadıkları büyük bir soru işaretidir. Bir Aborjin’e verilen bilginin, herhangi bir görüşme olmadan diğerinden edinilebilmesi bu şüpheleri kuvvetlendirmektedir. Her ne kadar bu konuda kesin bir bilimsel kanıt ortaya çıkartılmamış olsa da, mevcut testlerde ilkel hayatını koruyan, asimile olmamış Aborjinlerin telepatiyle iletişim kurduklarına dair şüpheler yoğunlaşmaktadır.
8 Aralık 2015 at 02:29
Ellerine sağlık. Çok güzel olmuş Aborjinler ile ilgili yazı. Devamını bekliyoruz:)