Hamile kalmasının hemen ardından meme kanseri teşhisi alan genç kadın gebeliği devam ederken önce bir memesini aldırıyor. Ardından kemoterapisi başlıyor. Fotoğrafta tek memesiyle oğlunu emzirirken gözyaşlarını da görüyoruz. Ve 90 sonrası artan kanser vakalarını hatırlayınız. Yapılacak Nükleer santraller herhangi bir patlama olmasa bile bölgede Kanser riskini %65-70 arttıracak ve lösemi riski çocuklarda iki katına çıkacaktır. Coğrafyamız zaten Çernobil Faciası’ndan sonra radyoaktivitiden üst düzeyde etkilenmiştir. Hala bölgede kanser ve tümür vakaları görülmektedir. il kazasının ardından radyoaktiviteden üst düzey etkilenmiştir. Hala bölgede kanser ve tümör vakaları yaygın olarak görülmektedir.. Normal doğum yapın diye yaygara koparan, kürtaj cinayettir diye bağıran iktidar sahipleri, bugün Nükleer santral kurarak normal doğumu olanaksız hale getirip, ölü doğum vakalarının artmasından birinci dereceden sorumlu olacaklardır.
26 Nisan 1986’da Ukrayna’da bulunan Çernobil Nükleer Santralinde insanlık tarihinin en büyük nükleer felaketi oldu. Kazadan sonraki bir ay
içinde çevreye yayılan radyoaktif kirlilik, o güne kadar patlatılan tüm atom bombalarından, nükleer santrallerden ve uranyum madenlerinden
doğal ya da kaza ile salınan tüm radyasyondan daha fazlaydı. Birçok ulus radyasyon bulutunun etkisi altında iken ülke yöneticileri; sessiz kalmayı
tercih etti.
Çernobil nükleer, santral kazası sonrası tüm kuzey yarım kürede radyoaktifbulaşın olduğu, buna karşın; ülkelerin sunuk kaldıkları radyoaktif
dozların ve buna koşut olarak kazanın etkisinin farklılıklar içerdiği kabul edilmektedir. Çernobil Nükleer Santral kazası sonrası Türkiye’ye de radyoaktif
bulaş olmuştur. Ancak bu bulaşın insan sağlığına olan zararı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır.
Rize’nin Çayeli ve Pazar ilçelerinde otoimmun özellikte nodül artışının radyasyona sunuk kalma ile açıklanabileceği belirtilmiştir.
Likenler üzerinde yapılan çalışmada Doğu Karadeniz bölgesinin diğer bölgelere ve Rize’nin Avrupa’nın birçok ülkesine göre daha fazla etkilendiği
belirtilmektedir. Çernobil Nükleer Santral kazası ve bu kazanın Türkiye’de insan sağlığına etkisinin saptanması için; birçok bilimsel disiplini de içeren araştırmacı grubu tarafından yapılacak uzun erimli bir çalışmaya gereksinim duyulmuştur.
Çernobil’de günümüzdeki radyasyon düzeyi hala normalin çok üzerinde
300 metreden 12 mikroröntgen olan doğal ortam radyasyonunun, kazanın yaşandığı santrale 300 metre mesafede bu değerin oldukça üstünde ölçüldüğü ifade ediliyor.
Bu değer bir ölçüde azalsa da, bölgenin tamamen sağlıklı bir şekilde yaşanabilir bir ortama dönüşmesi için yüzlerce, binlerce seneye ihtiyaç var.
26 Nisan 1986’da eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği sınırları içinde, bugün Ukrayna’da bulunan Çernobil Nükleer Santrali’nde
insanlık tarihinin en büyük nükleer felaketine neden olan ardı ardına iki büyük patlama olmuştur. Patlama ile santralin bin ton ağırlığındaki çatısı
önce gökyüzüne fırlamış ve ardından santralin üstüne düşmüştür. Bu nükleer felaket sonucu açığa çıkan radyoaktif gaz ve maddeler, 1200
metreyi aşan yüksekliğe çıkmış, oluşturduğu radyoaktif bulutlar ile atmosfere yayılmıştır. Radyoaktif tozun yarıya yakını 30 km’lik çapa sahip
alanı, geri kalanı ise bulutlarla birlikte dünya çevresinde dolaşarak yağmurlarla toprağa ve suya karışarak daha geniş bir alanı kirletmiştir. Bu
felakette 1019 bekerellik radyoaktif izotop salındığı bildirilmektedir. Bu hali ile Çernobil Kazası’nda açığa çıkan radyasyon, insanlık ayıbı olan
Hiroşima ve Nagazaki’nin atom bombası ile bombalanmasında açığa çıkandan 200 kat daha fazladır. Radyoaktif bulutun hareketini mevcut
atmosfer koşulları ve rüzgâr belirlerken, radyoaktif bulaşı belirleyen en önemli etmen bulutun seyrettiği sırada oluşan yağıştır. Radyoaktif madde
saçılımı sonucu radyasyona sunuk kalan başta Ukrayna, Belarus ve Rusya Federasyonu’nda yaşayan insanlar olmak üzere insanların sağlığı
olumsuz bir şekilde etkilenmiştir.
Çevrede radyasyonun artması; canlıların genlerinde hasara ve doğumsal anomalilere neden olmaktadır. Çernobil Nükleer Santral Kazası
sonrası bu çevrede anormal insan ve hayvan doğumları olduğu bildirilmektedir. Hiroşima ve Nagazaki’de yaşandığı gibi insan eliyle, üstelik insanların
yararı öngörüsü ile oluşturulmuş nükleer santraldeki kaza Türkiye’yi de etkilemiştir. Bu kaza ile bir kez daha radyoaktif yayılımın sınır tanımazlığı
görülmüştür. Kaza’dan bir hafta sonra 3 Mayıs 1986’da sağanakyağmur ile Trakya Bölgesi, 7-9 Mayıs 1986’da Doğu Karadeniz Bölgesi
etkilenmiştir.
Sovyet yetkilileri başlangıçta yaşanan bu felakete ilişkin bilgiyi gizledi, suskun kaldı. Dünya, nükleer bir kaza yaşandığına ilişkin ilk bilgileri
İsveçli yetkililerden öğrendi. Kaza sonrası Sovyet yetkililerin hiçbir açıklamayapmaması insanların radyasyona daha fazla sunuk kalmalarına
neden oldu. Kaza’dan iki gün sonra 28 Nisan 1986 günü İsveç’in Stokholm ilinde Forsmark Nükleer Santrali çalışanları vardiya değişimi
sırasında santrale girerken radyoaktivite ölçüm cihazları siren çalmaya başladı. Santralde sızıntı olduğu düşüncesi ile alarma geçildi. Yapılan
incelemeler sonucu saptadıkları radyoaktif kirliliğin Forsmark Nükleer Santrali’nden kaynaklanmadığı saptandı. Kısa bir inceleme, radyoaktif
parçacıkların işçilerin ayaklarına dışarıdayken bulaştığını ortaya çıkardı.
Bu durum bir yerlerde işlerin ters gittiğini gösteriyordu. Radyoaktif sızıntı sirenlerinin çalmasından 45 dakika geçmişti ki, meteoroloji mühendisleri
radyoaktif serpintinin doğudan bir yerlerden geldiğini saptamışlardı.
Sovyetler Birliği, ilk günlerde felaketi açıklamadı. Ancak radyoaktif bulutlar Avrupa üzerindeydi
Kaynağın araştırılması için Baltık Denizi üzerinde jet ve helikopterler örnek topluyorlardı ve topladıkları örnekler ile kaynağın yönü tam olarak
saptandı. Gözler Çernobil’e çevrilmişti. Kazadan yaklaşık 40 saat geçmiş, Sovyet yetkililerden henüz hiçbir açıklama yapılmamış olmasına karşın
İsveç’li bilim adamları Çernobil’de sorun yaşandığını açıklamışlardı.Rus yetkililerin sessizliği, halkın bir şeyler olduğundan şüphelenmesini
engellememişti. Şüphe içindeki insanların akıllarında bir yerlerde bir felaket yaşandığı konusunda fikir oluşmaya başladı. Kiev’de yerel bir
gazete 3 Mayıs günlü baskısında nükleer santralde yangın çıktığı haberini verdi.
Çernobil Nükleer Santral kazasından sonraki bir ay içinde çevreye yayılan radyoaktif kirlilik, o güne kadar patlatılan tüm atom bombalarından,
nükleer santrallerden ve uranyum madenlerinden doğal ya da kaza ile salınan tüm radyasyondan daha fazlaydı. Bir çok ulus radyasyon bulutunun
etkisi altında iken ülke yöneticileri; sessiz kalmayı tercih etmiş, halkın bilgilendirilmesini engellemiş, yanlış bilgilendirme ile olayın küçümsenmesine
ve olumsuz sağlık etkilerinin derinleşmesine neden olmuştur. Bu çalışma; Çernobil Nükleer Santrali’nin patlaması ve nükleer kirlenmeye
yol açmasından sonra Türkiye’de nelerin yaşandığı, ne tür önlemlerin alındığı ve felaketten 20 yıl geçmesine karşın, bu süreçte çevre
ve insan sağlığının nasıl etkilendiği biçimindeki sorulara, yapılmış çalışmalarıinceleyerek, yanıt aramak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Bu güne kadar dünyada birçok nükleer endüstri kazası yaşandı. Çernobil Nükleer santral kazasının dünya gündemine bu boyutu ile oturması
ilk nükleer kaza olmasından değil, yol açtığı felaketin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Çernobil öncesinde de sonrasında da nükleer santral
kazaları olmuştur. ABD’de Nükleer Denetleme Komisyonu kayıtlarına göre bu güne kadar felakete neden olabilecek 169 kaza yaşanmıştır.
1980–1989 yılları arasında çalışanların ölçülebilir dozda radyasyona sunuk kaldıkları 140 bin olay raporlanmıştır. 1992 yılında Rusya 205,
Japonya ise 20 önemli kaza rapor etmiştir. Kaza geçiren santraller ve kazaların olduğu ülkeler göz önüne alındığında, geri kalmış teknoloji ile
inşa edilmiş nükleer enerji santrallerinden radyoaktif sızıntı olduğu söylemi de yanlıştır.
Günümüze kadar yaşanmış başlıca önemli nükleer santral kazaları:
- 1958- Vinca/Yugoslavya çekirdeğin aşırı ısınması sonucu 6 bilim
adamı radyasyona sunuk kaldı 1’i öldü.
- 1961- ABD Askeri deneme reaktörü patlaması sonucu 3 işçi
öldü.
- 1967- İngiltere’de Windscale reaktör çekirdeği tutuştu. Özellikle
İyodin-131’in kazanın olduğu merkezden 150 km’lik yarıçaplı
daire içinde et ve süte karıştığı görüldü.
- 1975- Japonya’da Tsuruga-1 boru hattında kırık nedeniyle 37
işçi radyasyona sunuk kaldı.
- 1979-ABD-Pennsylvania-Harrisburg’da Three Miles Island
kazası olarak bilinen kazada çekirdek erimesi sonucu iyot
131 kaçağı oldu.
- 1991- Japonya’da Mihama-2 basınçlı su reaktörü boru hattı
kopması sonucu radyoaktif buhar kaçağı oldu.
- 1999- Japonya’da Tokaimura Nükleer Santral kazası sonucu
49 işçi yüksek radyasyon aldıkları nedeniyle tedavi altına
alındı. Santral civarında yaşayan 310 bin kişi evlerinden dışarı
çıkarılmadı, 10 kilometrelik bölge yasak ilan edildi.
- 2004- Japonya’da Mihama kentindeki santralde bir buhar sızıntısı
sonucu dört kişi öldü, 10 kişi yaralandı.
- Türkiye’de nükleer santral bulunmaması nedeniyle nükleer
santral kaynaklı kaza olmamış ancak radyoaktif salınıma neden
olan kazalar yaşanmıştır.
Radyoaktif bulutlar 3 Mayıs 1986 Cumartesi günü Trakya’ya, 4-5 Mayıs günleri Batı Karadeniz’e, 6 Mayıs günü Çankırı üzerinden Sivas’a, 7-9
Mayıs tarihlerinde Trabzon-Hopa’ya ulaştı. Çernobil kazasından 10 gün geçmişti ki radyoaktif parçacıklar tüm Türkiye’ye yayılmıştı. Radyoaktif
bulutun geçtiği sırada Trakya ve Doğu Karadeniz’de; özellikle fındık, tütün ve çay üretimi yapılan tarım alanlarında yağış olması bu bölgelerdeki
radyoaktif bulaşı artırdı. Kaza’dan bir hafta sonra 3 Mayıs 1986 tarihinde Batı Trakya’daki ve 7–9 Mayıs tarihlerinde Doğu Karadeniz
Bölgesi’ndeki sağanak yağış bulaşı artırmıştı. Bu yağışların etkisi, çevresel radyasyon ölçümlerindeki yükseklik ilk kez 30 Nisan 1986 tarihinde
fark edildi. Trakya ve Karadeniz kıyılarında normal koşullarda 8–10microröntgen/saat olan radyasyon düzeyi; kazadan 10 gün sonra 30–40
microröntgen/saat düzeyinde ölçüldü. Yüksek seviyedeki bu ölçümlerradyasyondan korunmak için zaman yitirmeden yeni önlemlerin alınmasını
zorunlu hale soktu.
30 Nisan 1986 günü sabah saat: 08.30’da Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nde Royterstoke cihazı havadaki radyasyonu 7,8
mikroröntgen/saat olarak ölçmüş ve bu değer bölgenin doğal radyasyon düzeyi olarak kabul edilmişti. Bir saat sonra yapılan ölçümde elde edilen
değer 9,6 mikroröntgen/saat olmuştu. Aynı gün 16 mikroröntgen/saat’lik ölçüm yapılmıştır.
Kaza’dan 5 gün sonra Akçakoca’da havadaki radyasyonun gittikçe arttığı fark edilmiştir. Karasu Bölgesinde o bölgenin doğal radyasyon
düzeyinin 20 katı fazla olan 150 mikroröntgen/saat düzeyinde ölçüm yapılmıştır. 4 Mayıs günü Kapıkule-Edirne yolunda İstanbul’da havadaki
radyasyonun tam 1000 katı olan ve Çernobil nedenli Türkiye’de ölçülen en yüksek değer olarak tarihe geçen, 16 miliröntgen/saat değeri ölçülmüştür.
Bu sırada dönemin Endüstri ve Ticaret Bakanı H. Cahit Aral, radyasyon konusunda kendisinden başkasının açıklama yapmaya yetkili olmadığını
belirtip; “dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” demektedir.
Gazetelerde TAEK başkanı ve Ticaret ve Sanayi Bakanı Cahit Aral dışında resmi açıklamada bulunan olmamıştır.
Tarih sırasına göre basında yer alan bazı haber başlıkları:
- TAEK Başkanı Özemre: Rakamlar panik yaratırdı. (7 Mayıs 1986, Cumhuriyet)
- TAEK Başkanı Özemre: Ne bulursanız yiyebilirsiniz. (15 Haziran1986, Milliyet)
TAEK Başkanı Özemre: Yapılan 50 bini aşkın ölçüm sonuçları,
Türkiye’de tüm gıdaların radyasyon bakımından tamamen
güvenceli durumda olduğunu gösterdi.
Cahit Aral: Dinine, imanına inanan ‘Radyasyon var’ demez.
(24 Haziran 1986, Günaydın)
- TAEK Başkanı Özemre: Çayda tehlike yok ama dışsatımı yasaklıyoruz.
(10 Aralık 1986, Milliyet)
- Cahit Aral: Çaydaki radyasyon tehlikesiz. (13 Aralık 1986)
- Cahit Aral: Çayda tehlike yok ki imha edelim. (23 Aralık
1986, Cumhuriyet)
Yıllar sonra 2004 yılında Çernobil faciası TBMM gündemine gelmiş,
yine bir politikacı, facianın yaşandığı dönemde aktif olarak görevde olan
politikacılar ve Çernobil faciası hakkında: “Bu felaketin ardından, Türkiye’de
basında çıkan olumsuz haberler ve uzmanların açıklamalarından
endişeye kapılan halk, dönemin politikacılarının açıklamalarıyla yetindirilmeye
çalışılmıştır. Politikacılar olayın ciddiyetini kavrayamamış, büyük
bir ihmal ve sorumsuzluk içerisinde halkımızdan gerçekleri gizlemiş,
uzun süre durumu inkar ederek, halkımızın nasıl bir tehlikede olduğundan
halkımızın bu tehlikeden haberdar olmaması için uğraş vermiştir.
Hatta zamanın bakanı, televizyon ekranlarında, endişe içerisindeki halkın
gözünün içine baka baka çayını yudumlamıştır.” şeklinde yorum
yapmıştır.
Kazadan iki hafta sonra İngiltere’nin Galler bölgesinde saptanan yüksek radyoaktivite nedeniyle yeşil alanlar koyun ve sığırların girmesini
engellemek amacıyla dikenli tellerle çevrilmiştir. Birçok ulus radyasyon bulutunun etkisi altında iken ülke yöneticileri sessiz kalmayı tercih etmiş,
halkın bilgilendirilmesini engellediği gibi yanlış bilgilendirme ile olayın küçümsenmesine ve olumsuz sağlık etkilerinin derinleşmesine neden
olmuştur.
Türkiye’de bazı akademisyenler bu dönem içinde radyasyon konusunda çalışma yapmamaları, yaparlarsa da yayınlamamaları şeklinde
baskı gördüklerini belirtmektedirler. Bu baskının Radyasyon Güvenliği Komitesi adı altında kurulan kurul tarafından ve yazılı olarak yapıldığı
bildirilmektedir. İlk yıl etkin doz açısından en fazla etkilenen Avrupa ülkesi Bulgaristan olmuştur. Doğal kaynaklardan alınan yıllık radyasyon ortalama
dozunun 2,4 mSv olduğu bildirilmektedir. Avusturya, Yunanistan, Romanya, Finlandiya, Çekoslovakya, İtalya, Macaristan, Polonya ve Demokratik
Alman Cumhuriyeti Türkiye’den daha fazla doz almıştır. Buna karşın İsveç, İrlanda, Lüksemburg, İsrail, Kıbrıs, Fransa, Hollanda, Belçika,
Danimarka, İngiltere, Türkiye’den daha az doz almışlardır. Avrupa’dayaşayanlar için; yüklenilen bireysel doz 0,2-1 mSv arasında değişen değerlerde
ve ortalama 0,7 mSv olarak hesaplanmıştır.
Radyoaktif felaketin çocuklara mirası Tiroit kanseri
Felaketin etkilerinin en yoğun olarak görüldüğü ülkeler Ukrayna, Rusya ve Belarus’ta 2004 yılına kadar 18 yaş altı 4000 çocukta tiroit kanseri vakası görülmüştür.
Resmi raporlar, ölümcül kanser vakalarının sayısını 9.000 olarak hesaplıyor. bağımsız bilim adamları ise 30.000 ile 60.000 arasında insanın Çernobil’in sebep olduğu kanser türlerinden dolayı öleceğini tahmin ediyor.
Felaketin daha da büyümemesi adına kendini feda eden yürekli insanlar
Çernobil dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük felaketlerden birisi, belki de en büyüğü. Ancak yayılan radyasyonun çok büyük bir kısmının hala reaktörde kapalı tutulduğundan bahsetmiştik.
26 Nisan 1986, her ne kadar ihmalkarlık dolu, hırs dolu bir facia olsa da sonrasında bu olayın izlerini silmek için yapılan çalışmalara katılan yüz binlerce insan minnet duyulası bir cesaret sergilemiştir.
15 gün içinde çekirdeğin altına beton döküldü, üzeriyse kaplandı
Patlamanın ardından radyoaktif enkaz 1.5 kilometrelik bir alana yayılmıştı. Bu enkazın çok kısa bir süre içinde kaldırılması gerekiyordu. Bunun için itfaiye, asker, işçi, madenci ve birçok sivil çalıştı. Tüm enkazın merkezde toplanmasına karar verilmesinin ardından basit bir gaz maskesi, eldiven ve çizme dışında bir ekipmanı bulunmayan yüz binlerce kişi Çernobil’de görev almıştır.
En yüksek riskin olduğu çatı bölgesindeki enkaz için, Sovyetler ilk olarak robot kullanmayı düşünse de robotların yüksek radyoaktif etki barındıran ortamda çalışamadığı, bozulduğu görüldü. Bu iş için günde bir kişinin 3 dakika çalışmasına müsaade edildi, 3 dakika hayatları boyunca alacakları radyasyondan bile fazlaydı. Ve planlandığı gibi, 15 gün içinde enkaz toplandı; çekirdeğin altına beton döküldü ve üzeri de yine güçlü bir betonla kaplandı.
Çalışmalara katılanlardan bir yıl içinde 4000’i hayatını kaybetti
Çoğu 20’li yaşlarda, sağlıklı bu insanlar radyoaktif parçalara çıplak elle dokunmaya dahi cesaret edebilecek bir noktadaydı. Ve binlercesi bu tehlikeye karşı bile bile ölüme ilerledi. Bugün Çernobil’in etkileri çok daha ciddi değilse, sebebi bu insanların cesaretidir.
Karadeniz’in pençesinden kurtulamadığı kanserin kurbanlarından biri de Kazım Koyuncu’ydu
2005 yılında 33 yaşındayken hayatını kaybeden Kazım Koyuncu, Karadeniz’in radyoaktif felaketine karşı mücadelesiyle öne çıkan en önemli sanatçılardandı. Akciğer kanserine karşı verdiği mücadeleyi kazanamadı…
Koyuncu’nun Türkiye’nin Çernobil politikasıyla ilgili eleştirisi şu şekildeydi;
“O çayı içen biri geri zekâlıdır… Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? O’nun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.
Mekanın cennet olsun Kazım Koyuncu…
Zeynep
Kaynaklar
Türk Tabibler Birliği
http://www.ttb.org.tr/kutuphane/cernobil_06.pdf
www.risoe.dk/rispubl/nuk/ nukartikler/pdfartikler/chernobyl.pdf
Fotoğraflar ONEDİO
Türk Tabipler Birliği, Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser raporu
http://www.ttb.org.tr/kutuphane/cernobil_06.pdf
Çernobil faciası
https://eksisozluk.com/cernobil-faciasi–80568
Çernobil felaketinin Türkiye üzerindeki etkileri
29 Nisan 2017 at 19:17
bu kadar geniş bi araştırma ve bu kadar güzel bi anlatım olamazdı emeğine sağlık
4 Mayıs 2017 at 10:43
Çok teşekkür ederim Zehra Hanım
30 Eylül 2017 at 14:35
ellerinize sağlık ödevimi yaptım umarım öğretmenim beğenir seviliyorsunuz!
24 Ekim 2017 at 12:29
Merhaba Yasin,
İşine yaradığına çok sevindim 🙂 Bloğumu da kaynak olarak belirtirsen çok memnun kalırım 🙂 Sevgiler,
Zeynep,
15 Aralık 2018 at 16:17
O dönemde bu kadar sivri zekâlı insanların yaptığı sonuçları biz torunları 4000 yıl 11 nesilin zehirlen mesine sebebihet vermiş oluyorlar o gün Türk halkını kaos olmamasi adına bilgilendir medikleri gibi bilgi vermeyide yasaklamışlardır bunun sonucunda da kendi evlatları torunları kanserden can veriyorlar ve buna bile acimayip birçok kez yardım istenildiği halde bir onkoloji hastanesi bile açmakta acizler ne yaziktir ki o gün akıllanmamis olacaklar kasaya sebep olan firima TÜRKİYE de nükler santrali kurmuş bulunuyor Türk olmak bu kadar aptallık demek değil almadin hadi önlem o zmn o onkoloji hastaneyi yapacaksin aklin varsa bu ulkeyede nükler enerji yapilmazdi yazik çok yazık söylenecek çok şey var ama sinirden iki kelimeyi birlestiremiyorum şurada
11 Ocak 2019 at 10:39
Malesef haklısınız Hatice Hanım 🙁