TBBM’de Şafak Pavey’in yapmış olduğu konuşmayı anlamayan zihniyet ve bıçak sırtı ayrıntıları kaçıranlar için konuşmanın deşifresini yaptım. Ve sizler ile de paylaşmak istiyorum. Paylaşmak isteyenler için Zeynep Kam..
Şafak Pavey’in 31 Ekim 2013 Tarihli Meclis Konuşması
Sayın Başkan, Değerli milletvekilleri, size bu konuşmayı herşeyin yasak olduğu genel kurulda yapıyorum. Ortalama yaşın elliler…de olduğu bir mecliste, su içmenin dahi yasak olduğu bir genel kuruldan yapıyorum. Yaşlı haklarının, hasta üyelerinin haklarının bile düşünülmediği bir genel kuruldan söz ediyorum. Turist olarak bile gitmediğiniz coğrafyalarda Afganistan’da, Yemen’de, İran’da yıllarca türban kullanmaya mecbur edilmiş biri olarak yapıyorum. Mecliste pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş, bir kadın vekil olarak yapıyorum. Olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum. Ve artık AKP’nin başı açık vitrin vekillerinin emanet oyları, gerçek sahibelerine geri verme zamanlarının geldiklerini düşünüyorum. AKP’yi, iktidara taşımış asıl kadınlarının, meclis koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum. Ayrıca AKP’li kimi vekillerin, başörtülü eşlerini saklamaya çalışıp, utanlamalarından kendim çok inciniyorum. Elbette..elbette.. ülkemde sekülerizmin geleceği ile ilgili muazzam endişelerim var. Ama kaygım, türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir. Demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken; türbanlı kadın polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. Daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? Ben polisin başındaki türbandan değil, bana vaadettiği şiddet geleceğinden korkarım. Mecliste cem evi açmak için Diyanet’ten fetva isteyen anlayıştan korkuyorum. Yani bir inancın ibadet hakkını, diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. Hukukun karşına dini koyan anlayıştan korkuyorum. Kadın özgürlüklerinden asla korkmam. Söylemek isterim ki bir özgür bir hayat çok zor kurulur. Ama çok kolay yıkılır. Tam da bu nedenle, çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonu ile Çamlıca parkının kuytularında sevgilisi ile öpüşen genç kıza, özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Türbanla, özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. Bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. birçok kadın inanarak örtünürken; birçok genç kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatırlar. Clinton 2007’de; kadın değişirse, gelecekte değişir demişti. Hatta Emine Erdoğan o kadar beğenmiş olmalı ki; geçenlerde bir konuşmasında kullandı. Sosyal özgürlük alanlarımız, geleceğimizden çalınarak; birer birer imha ediliyor. 5 yaşında örtülen, 15 yaşında evlendirilen kızlarımızdan bahsediyorum. Geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üzerinden, berbat bi şekilde değişiyor. Biz kültür olarak hiç önemsemeyiz ama her özgürlük aynı zamanda büyük bir sorumluluktur. Türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük! Mesela ülkemin neden kadın hakları konusunda dünyanın neden 120. ülkesi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. Neden 57 İslam ülkesinin toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına Birleşmiş Milletlerin üyesi bile olmayan Tayvan’ın seviyesine ulaşmamış olduğunu açıklamalarını bekliyorum. Artık türbanlı, türbanı bir insan hakları ihlalinden; bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğundadır. İnanç özgürlüğünün en büyük güvencesi, geleceğimizi dini rehberlik ile kontrol etmek değil, kusursuz bir sekülerizmdir.
Lütfen hatırlayın, Orta Doğu’da bizim seküler toplumumuz, tek taş pırlanta gibi ışıldıyordu. Oldukça merak ettiğim bir ayrıntı var. İnanç, gösteri için kullanılabilir mi? Büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazü ile yaşanması emredilmiyor mu?
Buraya gelmeden önce türbanlı vekillerimizin konuşmalarını taradım. Başkalarının özgürlüklerine dair tek bir kelime kullanmadıklarına rastladım. Kendi inanç özgürlüklerine gösterdikleri hassasiyeti, ruhban okulu, azınlık okulları, cem evleri bir inanç biçiminin mundar olarak ilan edilmesi gibi sorunlu inanç alanlarında göremedim. Mesela, bilimin özgürlüğünü kelepçeleyen, gök hakkındaki fikirlerini de bilmiyorum. Ama şu hakareti bütün haberlerde duydum ve çok üzülerek… “Başımı açarak bir daha kirlenmeyeceğim.” Bu durumda başı açık olanlar; kirlenmişler midir? İnanç üstünden, öbürünü inanç üstünden kirli ilan edebilmek, kimin haddi olabilir. Görülüyorki birarada yaşama efsanemiz çökmüş. Kibirden, küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız? Bir taraf birarada yaşamanın yolunu ararken; öbürü sindirmek, dönüştürmek, özgürlüklerini birer birer yok etmek istiyorsa, bizi yok ettiğinizde; gelecek olimpiyat tanıtımına kimi koyacaksınız?
Biz, biz …Sivas’ta yakılan, gezide vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. Ama her nasılsa, kronik mağdur, hep sizsiniz. Azınlığın çoğunluğu ezmesi, sürdürülemez. Ama çoğunluğun azınlığı ezmesi sürdürülebilirdir. Asıl korkutanda budur! Gerçekten bu ülkeyi korkunç bir akibete süreklemekten kaçınmaya niyetli iseniz; adaletle öc almak arasındaki farkı en kısa zamanda öğrenmeye mecbursunuz. Bizden çatışma bekleyenler için altını çizmek istiyorum; biz çatışmıyoruz. VAROLMAK İÇİN DİRENİYORUZ!!! Tarihe dönüp bakarsanız, hepimizi neyin beklediğini çok açıklıkla göreceksiniz. Kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını, sadece bizim varolma mücadelemiz ile engellenebilir. Bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum.
Saygılarımla…
Bir yanıt yazın