Yoğun bi iş gününü bitirmiş olmanın rahatlığı ile Mudanya-Kabataş BUDOBÜS’ üne bindim.
Ortalama 1 saat 50 dakikalık yolculuk sonrası İstanbul’da olacağım.
Alalecele dün akşamdan aldığım biletin numarasına bile bakmamışım. Koltuğuma oturduğumda pöff nasıl geçecek bu yolculuk diye düşünmeye başladım. Offff Zeynep hep böylesin kendinle alakalı bişey yaparken hiç düşünmeden yapmanın sonu bu işte. İnsanlar dakikalarca nerede oturacağını seçer osu var mı? busu var mı? 10 kez düşünür.. Ya sen, alim de bitsin şu iş, derdi ile alırsan olacağı bu.. Feribotun orta sırası, 4’lü koltuk, sıkışık koltuklar, ön tarafı koridor ve gelip geçen herkes çarpıyor, deniz manzarasından yoksun yolculuğa devam kızım…
Taktım kulaklığımı ve Nazan’dan bişey açıp, dinlemeye başladım…Bi süre kalabalığın içindeyken hele bi de sabit bir kalabalıksa, kendini kulağında dinlediğin müziğe kaptırıp insanları izlemenin çok enterasan olduğunu farkettim…
Bi tane kadın yanımdan geçti ve 8-10 kez falan tur attı, kucağında bebeği ile… Sanırım huysuzluk yapıyor bebek, annesi de pışpışlayarak feribotu turluyor. Ama kadının yüzünde garip bi tedirginlik var. Sanıyorum bebeğin ağlamasının insanları rahatsız ettiğini düşünüyor.
Biraz sonra oturduğum koltuk daha da eğlenceli olmaya başladı. İlk önce anlamamıştım ama feribotta soğutma problemi varmış. Bu arada Bursa’dan ayrılırken sıcaklık 42 dereceyi gösteriyordu.
Ben kendimi Nazan’a kaptırmış bir şekilde mırıldanıyorum. Tabi içimden… İçim boş, odalar boş, boşlukta yüzüyorum, boğuşuyorum kendimle. Bir batıp bir çıkıyorum, beni başka biri keser mi kesmez ,burda bir gün geçer mi geçmez. Yabancı yataklarda uyumaya mı alışayım, elimdem geldiği kadar yaşamaya mı çalışayım. Beniiiiiiiii yedinmm bitirdin, kırdın geçirdin, böyle bitirdinnnn…
Nerde kalmıştık? Feribot gerçekten çok sıcak ve ben beğenmediğim koltuk sayesinde şuan kendimi çok şanslı hissediyorum. Yaklaşık 1 metre sol çarprazımda acil çıkış kapısı var ve hemen tepesinde klima var. Bi süre boş boş kapıya biriken insanları anlamaya çalıştım. Sıcaktan bunaldıkları için kapıya yaslanıp, serinlemeye çalışıyorlarmış meğer…
Konuşulanları duymadan sadece izleyerek insanların düşünceleri ve tavırlarını anlamanın çok eğlenceli olduğunu düşünerek, izlemeye devam ettim.
3 tane Arap görünümlü adam yanyana dizildiler ve hep beraber kafalarını kaldırıp, serinlemeye başladı. Baktıkça gülesim geldi. Yaklaşık 1.90 boylarında 3 dev adam, çocuk gibi serinlemeye devam ediyorlar. Sonra o bölümün serin olduğunu farkedenler yer boşaldıkça sırayla gelmeye başladı. 2 adam yanyana yine serinliyor. Biri belli hali vakti yerinde şık ve kaliteli giyimli, tavırlarıyla sosyal statüsünü belli ediyor. Hemen yanında yurdumun insanı. Ben yine Nazan’a dalmış halde 2 adamı izledim. Sosyal statüleri, hayat standartları, birbirinden farklı bu iki insan neredeyse omuz omuz vermiş serinliyorlar. Belki de normal hayatlarında hiç bukadar yakın fiziksel temasda bulunmayacak iki adam çok basit bi ihtiyaç için biraradalar…
Sonra koltuklarına gitti bu biribirinden farklı iki adam.. Popüler çarpraz köşenin hayranları mekanı boş bırakmıyor tabi… Yazlık bi tip elinde tabletiyle geldi. Halinden belli oh beeee diyor içinden… Öyle bi kapıya dayanışı var ki…Kafa otomatik olarak yukarıda tabi… Sonra baktı burası iyi elindeki tableti ile oyun oynamaya başladı. Sanıyorum çiftlik oyunlarından birini oynuyor. Boş boş bakışlarım arasında tarlaya benzer bir şeyler gördüm sanki…Sonra yazlıkçı eğildi yere ve bayağa bayağa oyununu oynamaya başladı. Şortu çok komik ama …Dizleri üzerine çökmüş oyununu oynarken hemen karşısında merdivenden bi kadın inmeye başladı. Ortalama 45 yaşlarında bir kadın. Adama bişeyler söyledi. Sanırım klimanın farkına vardı. Kadın daha akıllıca davranarak klimanın hemen karşısındaki merdivene oturdu. Ohhh hem soğuk hava ona geliyor hem de yorulmuyor. Elinde telefonla oynarken tam karşısında yere çökmüş tabletinde oyun oynayan adama bişey sordu. Adam da tahminen 30’lu yaşlarda… Bi iki kelimeden sonra yüksek ihtimalle klima ve feribotun havasız olmasından konuya girerek sohbet etmeye başladılar. Yaklaşık 20 dakika falan sohbetleri sürdükten sonra çocuğun yarı utangaç ifade ile aynı zamanda çapkınca gülüşlerini farketmeye başladım. Ve yarım saat sohbetten sonra çocuk merdivene kadının yanına oturdu. Ve tabletini kapattı. Kadın da ayağındaki sandaletleri çıkardı ve bayağa bayağa koyu muhabbete girdiler. Tabi konuştuklarını duymadığım için tahmin yürütüyorum. Daha sonra çocuğun yüzündeki o hınzır gülümseme yerini ciddi bi ifade aldı. Sanırım şuan iş güç muhabbetine girdiler.
Bi ara üst kattan bembeyaz giyimli tahminen 18-20 yaş aralığında beyaz üniformalı 4 genç çocuk indi. Yüzlerinde gurur ve beyaz formanın vermiş olduğu karizma ile dimdik yürüyorlar. Küçükken hatırlıyorum kızların böyle üniformalı adamlara hayranlığı vardı. Hala var mı bilmiyorum ama bu genç adamlar şuan herkesin kitlenip onlara hayranlıkla baktığını düşünüyor tahminen.
Kadın ve adamı izlerken bi yandan herkesin arkaya doğru baktığını ve bi kaç adamında hzlıca arka tarafa gittiğini farkettim. Birisine bişey oldu telaşı ile kulaklığımı çıkardım. Ve arkaya doğru bakınmaya başladım. Adamın biri bağırıyordu napim kardeşim klima yok, öldük havasızlıktan diye.. Sanıyorum dışarıda girilmemesi gereken açık bir alana girmiş. Kavga ettiği çocuk da biraz önce yanımdan geçen genç beyaz üniformalı çocuklardan biriydi. O da bağırıyordu yasak bu alana giremezsin diye… Yaklaşık bağrışmalar 15 dakika kadar sürdü. Araya girenler olayı sakinleştirdiler ve bir süre sonra herkes dağıldı.
Kulaklığımı takıp kaldığım yere döndüğümde yazlıkçı adam ile sandaletini çıkaran kadın gayet neşeli bi şekilde sohbet etmeye devam ediyorlardı. Adam gülerek el kol hareketleri ile bir şeyler anlatıyordu.
Bu arada laptopumu açtım ve bu satırları yazarken bi kaç kişi de beni izlemeye başladı. Napıyor bu manyak diye düşünüyorlar sanırım. İlk önce ne yaptığımı anlamayan yanımdaki çocuk da şimdi çaktırmadan yazdıklarımı okuyor. Bu satırları okuduktan sonra okumayı bırabilir tabi… 🙂
Birden arkada sakinleşen olay tekrar alevlenmeye başladı. Bu sefer büyük bi kitle koltuğundan kalkarak bağıran adama sus yeter demeye başladı. Herkes bu durumdan rahatsız, bağırarak bizi rahatsız etmeye hakkın yok gibilerinden karşılıklı atışmalar başladı. Laz bi tane amcam çok kızdı. Bu ne kardeşim bizimkide kafa ama çok şikayetçi ise atın gitsin denize gibi dahihane çözümü ile herkesi güldürdü.
Ve beklenen an karşımdaki adam telefonuna numara kaydediyor. Ta tammm sandaletli kadın telefon numarasını verdi. Birileri sıcaktan boğulup, feribotu birbirine katarken bazıları için bu boğucu hava tanışmalraına vesile oldu. Bunlar şimdi nasıl tanıştınız sorusuna ne cevap verecek yahuu? Bir yaz gününde sıcaktan ölüyorduk. Terden yapış yapış olmuş bir halde klimanın altında serinlerken tanıştık.. Sanırım pek romantik bi hikaye olmayacak.
Laptopumun şarzı bitti. Yazı yazmak buraya kadarmış napalım yarım kalır bu yazı da diye düşünürken, yan sırada 3’lü koltuğun prizi olduğunu fark ettim. Acaba kablomu uzatsam koridordan geçenleri rahatsız eder miyim diye düşünürken, ricada bulundum. AA ne demek tabi tabi dediler hemen kabloyu uzattım. Laz amcam olur mu kızım sen yazı yazıyorsun takarız tabi dedi 🙂
Yoksa onlarda mı yazdıklarımı okuyordu. Eğer okuyorlarsa çok eğleniyor olmalılar 🙂
Kabloyu biri takılır mı acaba diye mırıldanırkan hemen amcam çözüm buldu ve bavulunu kablonun üzerine koyarak koridordan geçen kablonun düzleşmesini sağladı. Yok kimseye bir şey olmaz sen yazını yazmaya devam et dedi. Peki teşekkür ederim deyip gülümsedim ve Nazan’a geri döndüm. Ve sıradaki parça ‘Direkten Döndüm’…
Kadın şuan sanırım yazlıkçıya soru sordu. Adam cevap vermeye hazırlanıyor ama bi yandan düşünüyor. Ne sorduğunu çok merak ettim cidden. Yüz ifadesinden lan ne cevap verim ki gibi ifade var. Yanımdaki çoçuğun yanındaki adam yani 3. Sırada oturan arkadaş feribota bindiğimizden beri kitap okuyordu. Şimdi kitabını bıraktı ve merakla çaktırmadan bana bakıyor. Ben de yazdıklarımı okuyamasın diye ekranımı, klavyeye yanaştırdım ve yazmaya devam ediyorum.
Sağ çarprazımdaki televizyonda TRT Belgesel ‘Himalayaların Altın Krallığı’ diye bi belgesel açık. Şuan kim izliyor acaba bu belgeseli çok merak ettim.
Ve 17.30’da binmiş olduğum feribot Kabataş’a yaklaşmak üzere Saat 19.00 oldu.
Kadın sandaletlerini giydi ve ayağa kalktı elbisesini düzeltiyor. Birlikte mi yollarına devam edecekler acaba?
Ve yavaş yavaş yolculuğumun sonu yaklaşmaya başlar.
Uzun zaman olmuştu Bursa’ya gelmeyeli…
Teşekkürler Mudanya… Teşekkürler BUDOBÜS…Keyifli yolculuk için, güzel havan için, İstanbul’un keşmekeşini bir günlüğüne de olsa unutturduğun için, insanları tepkisiz ve önyargısız bi süre sadece izlememenin ne kadar keyifli olduğunu hissettirdiğin için…
Telefonumunda şarzı bitti. Nazan’ı da dinleyemiyorum artık. 5-10 dk’ya Kabataş’da olacağım.
Demek oluyor ki bu yolculuk burada biter ve toplanma vakti…
Kulaklık çıkarılır ve o korkunç insan kaosunun içerisine girilir.
Ve feribottan inerken acaba duyma yetisi olmayan insanlar daha mı mutlu sorusu aklımı kurcalamadı değil…
Sevgiler,
Zeynep
29 Mayıs 2015 at 08:46
O keşmekeşten kurtulduklarını düşünürsek evet daha mutlular. Ama ben hep müziği duyamadıklarını düşünürüm ve içten içe üzülürüm… Melodisiz bir hayat çok zalimce gelir bana. İnşallah müzik kadar güzel, keyifli ve mutluluk verici birçok farklı şey yaşamlarına girer onların da… 😉
5 Haziran 2015 at 09:35
Güzel yorumun için teşekkürler Şeyma’cığım. Bizim farkında olmadığımız ne kadar farklı güzellikler var kim bilir? Ve onlarda bunun farkındalar diye düşünüyorum.
Ya da umut ediyorum 🙂