Tekelleşmenin sonuçlarından ilk darbeyi basın çalışanları almıştır.   1990’lı yıllarda  etkisini gösteren tekelleşme sürecinde,  öncelikle  bu kurumlarda çalışan, bağlı oldukları sendikalardan istifaya zorlandı.

“Sirkeci piyasasında oto yedek parçacılığından yetişen Aydın Doğan’ın Milliyet’i,  taşeronlaştırma ve baskı yaparak sendikadan istifa ettirme yollarıyla Milliyet’i sendikasızlaştırdı. Ardından Hürriyet Gazetesi, 1994’ün Ağustos ayında Aydın Doğan’a satıldı. Aydın Doğan nedense sendikayı pek sevmemişti. Bunun altında tekelleşme mantığı vardı. Tekel kârı normalin üstünde,  yani maksimal kârdır. Maksimal kâr ise, bir yandan ürettiği malı olabildiğince yüksek fiyata satmak, diğer yandan maliyeti olabildiğince düşürmekten geçiyordu. Kağıt fiyatına, mürekkebi,  fotoğraf ve film maliyetini düşüremeyen basın tekellerinin tek seçeneği olarak emeğin maliyetini düşürmek kalıyordu.”[1]

İşte bu noktada ise, maksimal kârı elde etmek için tekelin önüne çıkan tek engelse sendikalar oluyordu. Ve bu engeli kaldırarak maliyeti düşürmüş olacaklardı. Ve Milliyet’te bu başarılmıştı artık.

Sendikaların kaldırılmasıyla birlikte,  gazetelerin birbirleriyle iletişimi ve dayanışmaları kopmuş oldu. Durum böyle olunca,  tekel sahiplerinin de işine geldi. Çünkü medya patronları daha özgür davranma fırsatını elde etmiş oldu.

Sendikayla bağları kesilen gazeteler her türlü sosyal haklarından mahrum oldular. Ve bu durumda medya patronu istediği gibi çalışanı kapı dışarı etme lüksünü elde etmiş oldu.

“Medyadaki bu ticarileşme ve tekelleşme eğilimleri, ekonomik gücün büyük oranda devletin elinde olduğu, kredi ve ihale musluklarının iktidarın elinde siyasi bir güç olarak tutulduğu ülkemizde medya ve siyasi ilişkilerini de değişik şekillerde etkilemektedir.  Bu durum özellikle basının habercilik görevini özgür ve tarafsızca yapmasını büyük ölçüde engellemektedir. Basının halkı doğru bilgilendirmesi, düşüncesini korkusuzca seslendirebilmesi, demokrasinin gereğidir. Özgür basın demokratik rejimin vazgeçilmez  kurumlarından biridir ve giderek toplum “sistem”’i denetleyen bir güç haline gelmiştir.” [2] Ve durum böyle olunca tekelleşmeyle birlikte özgür düşünce ortamı ve bilgilenme ihtiyacı ortandan kalkarak, çok sesli olması gereken ortam tek sesliliğe doğru gitmiş oluyor.

Tekelleşme sürecinin olumsuz yanları gerçekten çok fazladır. Bunun yanında olumlu sonuçları da vardır. Fakat vermiş olduğu zararlar çak daha fazla olduğu için tartışılan tarafı hep olumsuz yanları olmuştur. Şöyle bir durum var tabi…  Olumlu sonuçları ise,  teorikte olanlar yani pratikte olması gereken fakat olmayan birkaç maddeden ibarettir. Ya da pratikte uygulanması istenmeyen maddelerdir.

[1] Nebiler, a.g.e. ,s.56

[2] Ceyda Ilgaz,“Küreselleşme ve 1980 Sonrası Türk Basınına ve Toplumuna Yansıması”,İ.Ü.Der.,2001

Kaynak: Zeynep Kam, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bitirme tezi