Türk Basınında tekelleşme kavramı ve 80 sonrası ortaya çıkan gazetecilik anlayışı ile ilgili yazı serimin devamı niteliğinde öncelikle basında tekelleşme kavramı nasıl ortaya çıktı kaynakları ile açıklamaya çalışalım…
“Basında tekelleşme kavramı ilk kez 1960’lı yıllarda kullanılmaya başlandı ve 1996 yılında ilk kez merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) basında tekelleşmenin nedenleri ve amaçları üzerinde incelemeler yapılırken, 1977’de UNESCO’da toplanan ve kısaca ‘Mc Bride Komisyonu’ diye adlandırılan ‘Uluslararası İletişim Sorunlarına İnceleme Komisyonu’ nda bu konunun üzerine eğilindi. Diğer taraftan 1967 Eylül ayında Tel-Aviv’de toplanan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Kongresi’nde de tekelleşme nedenleri inceleme konusu yapıldı.”[1]
Bu toplantı ve incelemelerin yapılış amacı; topluma doğru, tarafsız bilgi sunup, kamuoyunu oluşturmak ve şekillendirmek olan basının, asıl görevini yerine getirememesidir. Basın artık asıl görevini yerine getiremeyerek, sadece gazete üreten iktisadi bir kurum haline gelmiştir. Ve tekelleşmeyle birlikte özgür basının çoksesliliği de yok olmaya başlamıştır. Sadece tekellerin sesi duyulmaya başlamıştır ki bu da basın kuruluşu sahibinin yani patronunun kişisel çıkarlarını korumaya yöneliktir.
Tekellerin önlenmeye çalışılmasındaki temel amaç ise; bahsettiğimiz gibi basının asıl görevini getirilmesine çalışılmasıdır. Yani kamuoyu yararını ön plana almak, gazeteciliğin gerçek anlamda mesleki yükümlülüğünü en iyi, basın meslek ve basın ilkelerine uygun şekilde yerine getirilmesine çalışılmaktadır.
“Tekelleşme, doğru haber dolaşımını olumsuz yönde etkileyen, gerçekleri saptıran, çok yönlü bilgi dolaşımını engelleyen, tek yönlü bilgi haber dolaşımı yoluyla toplumun gerçek dışı şartlanmasına yol açan en etken sebeptir. Bu nedenle bilgilenmiş insan amaçlayan demokratik sistemlerde, kitle iletişim araçlarında tekelleşmeyi önlemeye yönelik özel yasal düzenlemeler yapılmaktadır.”[2]
Bir toplumun bilgilenmesi ve bu sürecin hızlanması için düşünce özgürlüğüne ihtiyaç vardır. Ve düşünce özgürlüğü kısıtlanmış bir toplumda ise; siyasal yapısında, çok yönlü, özgür bilgi ve haber dolaşımı sınırlanmış demektir.
Basında tekelleşme tüm toplumu etkileyen bir olgudur. Etkisi kısıtlı bir alanda görülmemektedir. Aksine tüm toplumu etkisi altına alarak, toplumu zedeleyecek ve toplumun doğru bilgilenmesini aksatacak bir süreç yaratmamaktadır. Tarihi gelişim süreci içinde kitle iletişim araçları ifade özgürlüğünün göstergesi sayılmaktadır. Demokrasinin yaşabilmesinin ön koşullarından birisi olarak görülmektedir. Çünkü topum sesini bu kitle iletişim araçlarıyla duyurabilmekte ve yine bu araçlar sayesinde bilgilenmektedir. Dolayısıyla bu çoğulcu yapının kaybolması doğrudan demokrasiye yönelen tehdit olarak algılanabilir.
“Haber homojenliğinin önemli problemlerinden biri de olumsuz etkidir. Demokratik toplumlarda basın ve siyasal sistem arasında ortak yaşamsal (symbiotic) bar ilişki vardır. Kendi kendisini yöneten bir halkın, kararlar alabilmesi için bilgilenmeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle siyasal enformasyon ve karsıt fikirler sınırsız bir açlıkta ortaya konamadığında halkın kendini yönetme imkanları azalmakta ve demokrasinin kendisi de işlemez hale gelmektedir.”[3]
Medyada tekelleşme olgusu, kavram olarak çok tartışılmaktadır. Basında meydana gelen bu gruplaşma veya bir araya gelmeye “tekelleşme” denirken bazen de “oligopolleşme” denilmektedir.
Kaynak: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bitirme tezi-2006 Zeynep KAM
[1] Yener Mengüverdi, Türk Medyasında Tekelleşme ve Yeni Gazetecilik Tipi, İ.Ü. İletişim Fak. Bitirme Tezi, İstanbul, 2004 ,s.1
[2] Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Kendini Sorguluyor, İst., TGC Yayınları, 1996, s.59
[3] Ahsen Armağan,“Tekelleşme ve Sosyalizasyon”, İ.Ü. İletişim Fak. Dergisi, Sayı:9, İst.1999, s.85
- Medyada tekelleşme üzerine yazılarımı ‘medya’ kategorisinden takip edebilirsiniz.
Bir yanıt yazın