Bir arkadaşımın Facebook da paylaşmış olduğu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Aslında hepimizin bildiği bir gerçek… Hatta biçoğumuzun, yakınlarımızın ya da ailemizin yaptığı Kurban Bayramı gerçeği… Küçükken bayramları severdim fakat aynı duyguyu artık yaşadığımı söyleyemeyeceğim. Özellikle Kurban Bayramı’nın amacından sapmış olması içimi acıtıyor… Kesilen kurbanların yıllık et stoğumuz haline gelmesine mi, acısın içimiz? Ya da hayvanlara yapılan bilinçsiz müdahaleler sonucu yaşattığımız işkenceye mi?
Hikayenin ne kadar doğru olduğu bilmiyorum ama okuduğunuzda itiraz edemeyeceğiniz bir gerçek malesef…“Kaldırımda oturur vaziyette el etti ihtiyar…İki büklüm beli, elinde asası…Yüzünde derin çizgiler…Durup, arabaya aldım.
-Nereye gidiyorsun dede?
– Az ilerdeki kurban kesilen yere bırakır mısın oğlum? (kapalı semt pazarı)
-Ne yapacaksın orada dede?
-Belki biraz et verirler..
-Evin nerede?
-Zafer Mahallesi’nde
-Eee nasıl gideceksin uzak oralar..
-Biraz et bulalımda Allah Kerim..
Kısa yol boyu bi kamyon dua etti. Dedeyi bıraktıktan sonra aklıma takıldı. Gideceğim yerdeki işimi alel acele halledip pazara geri döndüm.
Ethem Dede pazarın sutunlarından birinin dibine koyduğu çuvala bir poşet koyup, boş başka bir poşetle elinde asa ağır aksak tekrar pazarı turluyor.
Öbek öbek insanlar karınca misali etleri kesip biçip tasnif ediyor. İyiler çil çil leğenlerde, kemikliler ayrı bir yere yığılmış..Kantarlar ortada belliki işler sona yaklaşmış. Birazdan ne var ne yok paylaşılacak.Yanına yaklaştığı yerlerde kaçamak bir göz teması kuruyor Ethem Dede. Bu çok kısa tedirgin ” bana verecek bişeyiniz var mı? ” sorusu…
Bu göz temasına çok yerde karşılık alamayıp ürkek adımlarla çekilip bir diğerine gidiyor. Bu naif sorunun cevabı o çil çil etler olmadı kaç yere gittiyse..
Kimi göz ucuyla iç yağları işaret etti, bonkör olan bir ikisi kemikli birkaç parçayı, eliyle lütfedip veren olmadı..
En son yerde herkesten uzak sahipsiz olduğu belli olan bir işkembeyi cebinden çıkardığı çakı ile kabaca temizleyip poşete koydu. Ben yarım saate yakın onu farkettirmeden izledim.Bir iki yere ” Şu amca yardıma bakınıyor galiba” dedim. Pek kimse oralı olmadı. Sana ne? Senin menfaatin ne türünden bakışlar attılar sadece..
Birkaç kare de fotoğraf çektim. Bunun dışında hiç müdahil olmadım. Onun ve çevresindekilerin yaşadığı sessiz diyaloğu, olup bitenleri bir mimik bile kaçırmadan gözlemeye çalıştım. Epey sonra, dolaşmaktan yorgun olarak güz güneşine nazır bir kaldırıma oturunca yanına gidip oturdum
– Hadi o zaman seni evine bırakayım dedim.
Hikayenin ana fikri ben ne iyi bir insanım değil. Nefsimiz işin içine bulaşık ettiyse affola..
Bu yaşadığımı paylaşıp paylaşmama konusunda çok tereddüt ettim.
Ana fikir şu ki bu bayram biz bol et yiyelim diye emredilmemiş.Kurban kesme imkanı bulanların büyük bir kısmı zaten normal zamanda da evine et alıp götürme imkanına sahip. O dedeye parça kalıntı etleri göz ucuyla işaret edenlerin boğazından kendilerine ayırdıkları löp etler nasıl geçecek bilmiyorum.
İbadet şuuruyla kurbanlarını kesenler nizami olarak emredildiği gibi üçe tasnif edecekler mi ?
Hassas dijital tartı ile etleri aralarında paylaşanlar aynı hassasiyetle ondan ihtiyaç sahiplerinin hakkını ayırmalı değil mi ?
Çevremizdeki Ethem Dedelere dikkat edelim.. ”
Bir yanıt yazın